Eski zamanlara dair , vücuduna kondurulmuş bir ayraçmış izlenimi veren ropdöşambırının bağını çözdü ve koltuğunun kenarına iliştirdi. Kasım bey uzunca bir yürüyüşe çıkmışçasına ayaklarına yorgunluk katan voltalarının , bitmek tükenmek bilmediği bir esnada telefonundan gelen sese dikkat kesildi. Açmalı mıydı ? Yoksa bu işi hemen burada , tam da şu anda bitirmeli miydi ?
Bir işi bitirip tamamlaması için verilen zaman diliminin , en son ana bırakılıp en fazla üşengeçliğin oluştuğu o anda , telefonun son zırlama sesinde , nihayet telefonunu açtı ve kulağına az sonra verilecek saçma direktifleri dinlemeye koyuldu.
- Kasım bey ? Ben doktorunuz Nihat Akdam. Sonunda telefonunuzu açtığınız için teşekkür etmek isterim öncelikle.
Kasım bey salaş bir gerginlik anının ardından verebileceği en keskin cevapları verebilmek namına kendini toparladı.
- En sonunda telefonu açmış olabilirim , fakat bu telefonunuzu son kez açacağımı belirtmek içindi.
Doktor tüm nezaketi ve sakinliğiyle devam etti.
- Bakın neler hissettiğinizi anlayabiliyorum. Fakat eğer derhal gelmezseniz olay çok daha ileri boyutlara taşınacak.
Kasım bey daha da sinirleniyordu.
- Alın o aptal anlayışınızı da , yapay nezaketinizi de , olağandışı bir duruma karşı tutunulmuş yoğun sakinliğinizi de siktir olup gidin buradan! Onlara sadece , onun dokunabileceğini çok iyi biliyorsunuz. Beni tekrar aramayın ve kendi halime bırakın. Geriye kalan mesleki hayatınızda başarılar!
Kasım bey telefonu bir hışımla kapattı. Koca dünya bir olmuş ve kendini anlamamaya yemin etmişti sanki. Kenara sindirilmiş bir kedinin saldırı anındaymış gibi hissediyordu kendisi adına.
Telefonunu eline aldı. Numaraları tekrar çevirdi , bu kez hayatının ağırlık noktasına oturttuğu , yegane sevgilisi , eşini arayacaktı. Telefon sanki Kasım beyin eşi , onu telefonun ucunda bekliyormuşçasına ansızın açıldı. Bu alelade açılış Kasım beyi afallattı fakat hala keskin olan mizacını törpülemeye yetmedi.
- Alo Kasım. Nasılsın ?
- Bak hayatım. Doktor beyle son kez ve tekrar konuştum . Ona gereken ne varsa tekrar söyledim , şimdi sana verilmek üzere masaya bir şey ve bir not bırakacağım. Daha sonrasında da biraz hava almak için yürüyüşe çıkmayı planlıyorum. Öğleden sonra görüşürüz. Hoşça kal.
Eşinin tek bir kelime daha söylemesine fırsat tanımadan telefonu kapattı Kasım bey. Daha sonra yürüyüşe çıkmadan önce yapacağı o son işe yöneldi.
Karısına vereceği şeye beyaz ve temiz bir korunak oluşturmak için dün gece giydiği ceketinin cebindeki mendili çıkardı. Ardından notu yazmaya koyuldu.
‘’ Seni tanıdığım ilk günden beri dudaklarımın sana karşı olan aidiyetini en derin bir biçimde hissettim. Bırak bir doktorun avuçlarının altında parçalanması fikrini , bir kovanın içerisinde tıngırdayıp yok olacak olmalarının düşüncesi bile beni delirtiyor. Ama söz verdiğim gibi , onlara dokunup gözetebilecek yegane kişi sensin. Yürüyüşten sonra görüşmek üzere. Sevgili Eşin Kasım… ‘’
Kasım bey doktorla konuşmadan önce masayı hazırlamıştı. Korkudan gram titremeyen avuçlarını , masadaki neşter makasa uzattı. Neredeyse ağzına sıçramak üzere olan , kanserden bitap düşmüş dudaklarına götürdü. Dudaklarını neşter makası sonuna kadar kapayarak kesti. O anda trajikomik bir vaziyette neşelendiğini iliklerine kadar hissetti. Dudakları avucundaydı. Şuan ki mutluluğu , avucunda debelenen bir balığı tutmuş balıkçınınkiyle eş değerdi.
Avucundaki dudakları sakince beyaz mendile yerleştirip notu da yanına iliştirdi. Gramofonuna umursamazca bir şarkı koydu. Plaktan çalan şarkıdan aldığı keyifle , attığı ilk dudaksız kahkahanın ardından , artık öğlen yürüyüşüne başlayabilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder