- Bölüm 1 - Yeraltındaki Piyon
İçerisinde bulunduğum kutu , ah ne boğucu! Günlerdir ön plandayım , fakat benliğim aynı anda bu kadar geri planda. Açıkçası oyulduğumdan beri , işlendiğimden ve kendimi bildim bileli ön plandayım.
Sanki koca bir yemmiş gibi , sanki oltanın ucundaki kurtçuk gibi ön plandayım. Vasıfsız bir kaderim var gibi sanki. Dünyanın nimetleri elimde değil. Hep birilerini koruyup kollamalıyım. Hep onlara önemliymiş gibi hissettirmeliyim. Bazen kudretli bir atın , bazen kocaman bir filin arkasını kollarım , hatta , hatta bir vezirin…
Elbette , elbette saygıdeğer oyuncular. Bir piyona göre bazı şeylerin fazla farkındayım. Size göre dümdüz gitmeliyim bu hayatta oysaki öyle değil mi ? Fakat size bir şey söyleyeyim bu düpedüz saçmalık! Neden benim sağım yahut solum hiç yokmuş gibi davranılıyor. Gerçi bazen çapraz gidebiliyorum. Bu beni yemelerine neden olsa da , bir yok oluş olsa da, en azından anlayabiliyorum dümdüz ve düpedüz saçma bir hayattan daha farklı olduğunu.
Sitemlerimi dinlediğiniz ve buhranlarıma katlandığınız için teşekkürler. Önce kısaca kendimi tanıtayım. Ben bir piyonum. Evet evet , şu bildiğiniz satranç tahtası piyonu. Şu günlerde varlığım üzerine düşünmekteyim. Yok olmak için varolan fedai bir nesne ne denli keyif alabilir şu hayattan.
İşte ben de bunun sıkıntısından feragat edebilmek için , geçenlerde atın yanına gittim. ‘’ Öyle yorgun ve vasıfsız hissediyorum ki at… İki düz bir çapraz nereye kadar. Diğerlerinin de umrunda değil zaten. Sen çok yönlü bir varlıksın. Koca bir L çizip , her yeri turlayabiliyorsun. Vezirin bile üstünden atlayabiliyorsun , hatta şahın yahu! Anlat ne yapmalıyım bana değer vermeleri için. Ardıma bakmadan , dümdüz gidip karşı karede bir vezire mi dönüşmeliyim?! ‘’
At temkinli yaklaştı. ‘’Bunu tek başına yapamazsın. Yarı yolda canını alırlar. Hem bu kadar kibirli bir piyon olacak ne var. Bazı şeyleri fark etmemeye çalış oyununa bak. Hem siz büyük bir ailesiniz. Ben ikizimden nefret ediyorum. Ayrıca bu söylediklerini vezir duymasın. ’’
‘’Egoist bir dört ayaklıdan ne beklenirdi ki zaten ? Bazen sırtına binip bir dama tahtasına doğru seyahat mi etmeliyim diye düşünmüyor değilim. Burada , bu 64 karenin içinde , kendi kabuğumda çok yoruldum…’’ diye içimden geçirdim.
‘’ Biliyorsun sana ve senin gibilere ihtiyacımız var… Bize güç veriyorsun. ‘’ Alaycı bir tavırla kişneyerek söylemişti bunu at. Sanki ‘’ Önümüzde bir engelsin. Sen olmasan daha özgür koşardım o naçizane karelerde! ‘’ dercesine. Yoksa ben mi fazla pinpirikliydim. Bilemiyorum. Fakat en nihayetinde , şu 64 kare içinde bir benliğim olsun istiyorum. Çok mu şey istiyorum ? Niçin başkaları için var olayım ki , medeni bir şekilde oynandığını söylenen bu oyun altında , neden kardeşlerimle birlikte sistemli bir soykırıma uğrayayım ?
İçerisinde bulunduğum kutu , ah ne boğucu! Günlerdir ön plandayım , fakat benliğim aynı anda bu kadar geri planda. Açıkçası oyulduğumdan beri , işlendiğimden ve kendimi bildim bileli ön plandayım.
Sanki koca bir yemmiş gibi , sanki oltanın ucundaki kurtçuk gibi ön plandayım. Vasıfsız bir kaderim var gibi sanki. Dünyanın nimetleri elimde değil. Hep birilerini koruyup kollamalıyım. Hep onlara önemliymiş gibi hissettirmeliyim. Bazen kudretli bir atın , bazen kocaman bir filin arkasını kollarım , hatta , hatta bir vezirin…
Elbette , elbette saygıdeğer oyuncular. Bir piyona göre bazı şeylerin fazla farkındayım. Size göre dümdüz gitmeliyim bu hayatta oysaki öyle değil mi ? Fakat size bir şey söyleyeyim bu düpedüz saçmalık! Neden benim sağım yahut solum hiç yokmuş gibi davranılıyor. Gerçi bazen çapraz gidebiliyorum. Bu beni yemelerine neden olsa da , bir yok oluş olsa da, en azından anlayabiliyorum dümdüz ve düpedüz saçma bir hayattan daha farklı olduğunu.
Sitemlerimi dinlediğiniz ve buhranlarıma katlandığınız için teşekkürler. Önce kısaca kendimi tanıtayım. Ben bir piyonum. Evet evet , şu bildiğiniz satranç tahtası piyonu. Şu günlerde varlığım üzerine düşünmekteyim. Yok olmak için varolan fedai bir nesne ne denli keyif alabilir şu hayattan.
İşte ben de bunun sıkıntısından feragat edebilmek için , geçenlerde atın yanına gittim. ‘’ Öyle yorgun ve vasıfsız hissediyorum ki at… İki düz bir çapraz nereye kadar. Diğerlerinin de umrunda değil zaten. Sen çok yönlü bir varlıksın. Koca bir L çizip , her yeri turlayabiliyorsun. Vezirin bile üstünden atlayabiliyorsun , hatta şahın yahu! Anlat ne yapmalıyım bana değer vermeleri için. Ardıma bakmadan , dümdüz gidip karşı karede bir vezire mi dönüşmeliyim?! ‘’
At temkinli yaklaştı. ‘’Bunu tek başına yapamazsın. Yarı yolda canını alırlar. Hem bu kadar kibirli bir piyon olacak ne var. Bazı şeyleri fark etmemeye çalış oyununa bak. Hem siz büyük bir ailesiniz. Ben ikizimden nefret ediyorum. Ayrıca bu söylediklerini vezir duymasın. ’’
‘’Egoist bir dört ayaklıdan ne beklenirdi ki zaten ? Bazen sırtına binip bir dama tahtasına doğru seyahat mi etmeliyim diye düşünmüyor değilim. Burada , bu 64 karenin içinde , kendi kabuğumda çok yoruldum…’’ diye içimden geçirdim.
‘’ Biliyorsun sana ve senin gibilere ihtiyacımız var… Bize güç veriyorsun. ‘’ Alaycı bir tavırla kişneyerek söylemişti bunu at. Sanki ‘’ Önümüzde bir engelsin. Sen olmasan daha özgür koşardım o naçizane karelerde! ‘’ dercesine. Yoksa ben mi fazla pinpirikliydim. Bilemiyorum. Fakat en nihayetinde , şu 64 kare içinde bir benliğim olsun istiyorum. Çok mu şey istiyorum ? Niçin başkaları için var olayım ki , medeni bir şekilde oynandığını söylenen bu oyun altında , neden kardeşlerimle birlikte sistemli bir soykırıma uğrayayım ?
Benim de kişisel isteklerim var bittabi , birgün vezir olmak , ama tepeden bakmamak soydaşlarıma , hatta hatta bir gün bir şahın tam çaprazına dikilip
‘’ Hey şah… MAT! ‘’ demek istiyorum... Ama diyemem ki nasıl diyeyim. Şahın dibine kadar ulaşmam için resmen diğer tüm taşların seferberliği gerekiyor , ya da başımı alıp gittiğim sırada birilerinin benim için durması. Hayır , kendim çabalamalıyım. Başkasının yörüngesinden kazanım sağlamamalıyım. Aptal bir hamle yapsam bile ‘’ Aptal bir piyondu zaten , hayalperestin tekiydi , ondan bu kadar erken çıktı oyundan’’ desinler. Bu deyiş emin olun benliğimi yüceltirdi.
Kibrane tavırlarından sıyrılamamış ve benim hakkımda da tam olarak aynı şeyi düşünen atın yanından ayrıldım. Daha çok haddini bilen , renginin dışına taşmayan , ağır başlı filin yanına uğradım bu sefer. Ben bazen çapraz giderdim , o da hep çapraz giderdi. Belki anlardı halimden.
‘’ Bazen atlar ölmesin diye filler ölür diye duydum. Ne dersin. Kaderimiz benzeşiyor sanki ? ‘’
‘’ Bir fil haddini bilmelidir. Ama bir piyon daha fazla haddini bilmelidir. Niçin buraya geldin ? ‘’
‘’ Ben. Ben sadece vezirden , şahtan , atın ve kalenin ona yaltaklanmasından , garip bir şekilde birbirlerinin etrafında dönüp durdukları bu düzen içinde , nasıl olurda kötü hissetmediklerinden şikayetçiyim fil. ‘’
‘’ Şahı korumalıyız. O giderse hepimiz gideriz.’’
‘’ Elbette… elbette.’’ (iç sesim asla asla diyordu o sırada pek tabi )
‘’ Elbette öyle fil. Fakat , seni kimsenin koruyup kollamamasına ne diyorsun ? Bu onurluca mı , adaletlice mi ? ‘’ Fil biraz düşündü , geniş hafızasını çalıştırdı.
‘’Hatırlar mısın ? Bir defa tam çaprazımda ve arkamda durup beni kollamıştın. Bu oyunda senin gibi ufak tefek bir taş bile beni kollayabilir. Düzene karşı gelmemeliyiz.’’ Küçümsemesi canımı yakmıştı ama bunun iç hesaplaşmasını daha sonra yaşamak üzere bir kenara bırakmıştım.
‘’ Tamam bu çok ahlaklı bir davranış olabilir ey fil! Fakat isteklerimiz ? Hiç direksiyonu biraz kırıp yan yan yürümek istemedin mi , yoksa kale gibi dümdüz büyük bir hızla mesafe kat etmek ? Ahlakımız tamam… Ama ufak heveslerimizi de gerçekleştiremeyeceksek ve ahlakımız özgürlüğümüz önünde en büyük engelse , bir gün şu tahtadan aşağı atlayıp oyunda yerine bozuk para koyulan , sonsuzluğa doğru kaybolmuş bir piyon olmak en mutlu yol gibi gözüküyor. ‘’
‘’ Ben kutumda mutluyum piyon. Macera aramaya gerek yok…’’ Ağırbaşlı , komformist filden de medet bulamayacağımı bu son cümleyle birlikte anlamıştım. Hadi at neyse , bana karşı özünde takındığı alaycı tavır file hiç yakışmış mıydı ? Bir daha önünde arkasında durursam namerdim!
. . .
Heybetli bir kale. Statüsü daha yüksek. Görev verilmedikçe kenarda köşede durur , söz hakkına sahip olunduğundaysa vezirin en büyük kollayıcılarındandır. Fakat her görüş farklı bir renk sunar bize. Siyah ya da beyaz olduğumuz şu evrende , neden bir de onun görüşlerini almayayım ki ?
‘’ Kale! Merhabalar. Bugün epey dinçsin ve yine en köşede dinlenmekle meşgulsun anlaşılan.’’ (Monoton bir hayatın var ve köşende kapanıp kalmışsın demeli aslında ya neyse! )
‘’ Hey buraya kadar ulaşabilmek için,çok yorulmuş olmalısın. İki düz bir çapraz nasıl geldin hayret doğrusu. Önemsememeliydim ama söyle hadi acele et işlerim var.’’ Kalenin heybeti , zekasıyla ters orantılıydı sanki. Gücü oldukça sığ düşünmesine yol açıyordu. Dümdüz gelip dümdüz gidenlerin başıydı işte ne olacak!
‘’Kale diyorum ki. Ben bu meseleden çok sıkıldım ? ‘’
‘’ Nasıl yani ? ‘’
‘’ Birilerinin piyonu olmaktan.’’
‘’Hahaha! Bir piyonun , piyonluktan şikayet etmesi de şaşılası şey doğrusu.’’
‘’Yapma şöyle lütfen. Kale , vezir ve şah tarafından kullanıldığımızı , hatta vezir tarafından en çok kullanılanın sen olduğunu nasıl görmezden geliyorsun.’’
‘’ Ne zırvalıyorsun sen. Ben ki Kaleyim. Attan , filden daha kuvvetliyim. Kimseye boyun eğmeye ihtiyacım yok. Şahımız bile rok değişimi için beni kullanır veziri değil. Defol buradan gücüm karşısında boyun eğmek zorunda kalma o ufacık cüssenle! ‘’ Tiksintiyle kaleye bakarak.
‘’ Dümdüz hayatındaki koruduğun istikrarda başarılar sana…’’ Bu cümlemin ardından oradan hızla uzaklaşmam gerekti.
Aslında doğru ya! Neden bunca cüssemle , bir filden , bir attan , bir kaleden daha derin düşünüyorum. Neyime benim. Düşündükçe terslendiğim , konuştukça susturulup yeraltına itildiğim bu dünyada , düşünmek benim neyime!
Sonunda ölüm olsa da gideceğim o vezirin yanına! İsterse benimle bir daha çoban matı açılımı yapmasın , bundan sonra kaybedecek hiçbir şeyim yok.
‘’Vezir ? ‘’
‘’Kimdir o ? ‘’
‘’ Benim ben. Piyon. Hatırladın mı ? Hani hep önündeydim ? ‘’
‘’Nasıl hatırlayayım ahmak. Önümde bir sürü piyon var. Ne istiyorsun . Çabuk söyle , şahımla yeni stratejiler geliştirmekteyiz. İşimizi bölme.’’
Ardından tepesindeki haçla ve koca göbeğiyle karesine yayılmış olan Şah vezire eliyle gel işareti yaptı. Vezir , tam tekmil saygıda bekleyen , böcekleşmiş , amirine saygısızlık etmemek için kırk takla atan bir devlet memuru gibiydi. Vezir şaha onay verip önünde saygıyla eğildikten sonra benim yanıma geldi.
‘’Söyleyeceğini daha sonra iletirsin. Şimdi orduya gidip , haber salman gerekli. Şahımızın emriyle yeni bir sefere çıkıyoruz.’’ O anda tüm cesaretim yitmiş gibiydi.
‘’P…Peki’’ dedim. Yolda ve diğer askerlerle konuştuktan sonra topladığım tüm cesaretimi , bir seferin varlığı haberiyle kaybetmiştim. Gerçekten tam bir piyonum. Vezir olmaz benden , olmaz! Ah belki de olur! Hemen gidip piyonlarla konuşmalıyım.
‘’ Aynen böyle işte sevgili kardeşlerim. Bunca yolu teptim , tam söyleyecektim ki yine bir sefer haberi. Yine bizi kullanacaklar. Bakın söylüyorum. Savaşta aldığımız pozisyon çok önemli. Hepimiz birer vezir adayıyız. Ufak tefek olduğumuza bakmayın , Süper Mario da mantarı yemeden önce küçüktü , asıl mesele mantarın kaynağını bulmakta.’’ Piyonların diğerleri konuşmalarımdan gerçekten etkilenmiş gözüküyorlardı.
‘’Doğru söylüyor doğru… Geçen ben de harika bir savunma uygulayabilecekken , şahın aptalca bir emriyle rakip vezire yem edildim! Haksızlık bu!’’
‘’Evet evet. Haksızlık bu. Vezire dönüşebiliriz’’
‘’ Bu el şahın emirlerini dinlemeden hamle yapalım’’ gibi bir çok kafadan ses çıkmıştı o gün. Bugün beni yeraltından çıkarmaya garip bir şekilde yemin etmişler gibiydi. Algısı açık bireylerin fazlalığı … Gerçekten beni en çok mutlu eden şey buydu!
Savaş saati geldi çattı. Orduya sunduğum haber üzerine herkes uygun bir vaziyette dizildi. Şah vezire fısıldıyor , vezir gür sesiyle bize bağırıyordu.
‘’Sol çaprazımdaki piyon , uygun bir adım ileri! ‘’
İlk başta elbette ne olduğunu belli etmemek için açılımı şahın isteği ve vezirin telkinlerine göre yaptık. Atın , filin ve vezirin sırtımızı kollama konumuna göre ince bir hesap yaptığımızdaysa , en karşı kaleye ulaştığımda vezir ben oluyordum.
Oyun ilerledi , ilerledi. Hamleler adeta birbirini kovaladı. Artık vezir olmama ramak kala , şah ise vezire farklı hamleler söylüyordu. En sonunda sabrımın sınırları kalmadı. Sol çaprazımdaki rakibin kalesini yedim ve şah çektim!
‘’Şah! ‘’ Diğer piyonların ağzı açık kalmıştı.
‘’ Gördünüz mü , o artık bir vezir ! Bir piyon şah çekti! ‘’ Şimdi diğer piyonlar garip bir şekilde ne olacağını kestirmeye çalışıyorlardı. Artık satranç tahtasının üstüne iki vezir vardı. Diğer vezir bana bağırdı.
‘’ Ne yaptığını sanıyorsun sen ahmak varlık! ‘’
‘’ Sen vezirine ne hadle ahmak diyorsun ey vezir. -
Veziri kollayan piyon. Bi adım ileriye.’’
Piyon kardeşlerimden birisi imdadıma yetişmiş ve diğer vezirin sırtını artık kollamak yerine , ileri açılmıştı. Böylece yer üstündeki karesinde tepinen ilk vezir oyundan çıkmış , yeraltının veziri ise sahneye çıkmıştı.
Tek hamle hakkı olan şahımız ise iyice telaşlanmıştı. Sonunda yetki mercii artık onun emirlerine kulak asmayan bendeydi. Ayrıca… Elbette onun isteğine boyun eğmeyecektim.
‘’ Şahın çaprazındaki piyon 2 adım öne! ‘’
Ve şimdi olan olmuş şahın önü boş kalmıştı. Şahımızın mat olmasına neden olmuştum. Ve onu mat etmiştim!
‘’ Ey şah. Ve mat! ‘’
Kale , at ve fil sinirden karelerinde duramıyorlar ve muhtemelen bir hain olduğumu düşünüyorlardı . Fakat komuta yetkisi bende olduğu için kıllarını kıpırdatamıyorlardı.
‘’ Rakibimize söylüyorum ki. Bu savaş dursun. Kareler yer altımız değil , özgürce dolaştığımız yerler olsun. Niçin zorla yerin dibine itilelim ki. Kale bundan sonra çapraz gidebilirsin. Fil sen de düz gidebilirsin. At L de dahil alfabedeki tüm harfleri çizerek hamle yapabilirsin. Piyonlar. Şahın etrafını sarın. Bundan böyle şah denen bir olgu olmayacak. Piyonlar. Her biriniz ufak vezirler gibi hareket edebilirsiniz ? ‘’
‘’ Ya sen yeni vezir. ‘’ dedi eski veziri kollamayı bırakan piyon. Sen nasıl hareket edeceksin ki ?
‘’ Ben vezir olarak… Ben yine eski piyonlar gibi düz gidip çapraz ilerleyeceğim. Çünkü dostlarım , fark ettim ki. Nasıl ilerleyebileceğimiz değil , ilerleyiş biçimimizin nasıl bu düzeni değiştirebileceğinin önemi var. ‘’
Ben tek bir adım düz gidip çapraz ilerleyen tek vezirdim! Biraz göz gezdirip etrafa bakındım ve atla göz göze geldik. Sonra ata bindim. Ve bir dama tahtasına yolculuk yapmaya koyuldum…
Farklı şeyler öğrettiğim bu 64 karenin dışında , pek tabii farklı şeyler öğrenebileceğim farklı oyun karelerini de keşfedebilirdim. İşte bunu keşfettiğimdeyse , gerçekten şahı mat eden piyon olmuştum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder