Kısa Hikaye 1: Uyanış
Giriş
Hindistan ın baharat kokusuyla yoğruluşunun , bilinmeyen yüzyıllarının içinde , garip bir ayın
kovuğuna saklanmış günün en umarsız saatlerinde bir çocuk doğmuştu –tanrısıyla
birlikte- . Bir inek yollamıştı buzağısını , tüm inekler için ot cenneti
olabilecek dünya denen yere. Bir insan ise gelişen ceninine daha fazla yer
kalmadığı için rahminde , ötelemişti yavrusunu, bir insan için olabilecek her
yerden daha dar ve bunaltıcı olan dünya denen yere.
‘’ Kim daha fazla hak ediyor beyine
yollanacak oksijeni !? ‘’ , meçhul olan işte buydu o vakitler Bombay şehrinin
en ücra yerlerinden biri olan Kembir bölgesindeki insanlar için. İşte
hikayemizin cilvesinin ihtirasa büründüğü nokta da bu ya! Nasıl yani mi ?
Başlayalım…
- I. Bölüm -
Raci kokuyordu. Kendisi, nefesi
, annesi , kardeşi , şehri , ülkesi… Bazen aklının koca bir tütsü dumanı kadar buharlaştığını düşünüp ,
düşünmeyi bırakıyordu. Kast sisteminin perperişan ettiği bedeni , düşünmenin
getirdiği durağanlığın ona bir kazanç sağlamadığını gösterdikçe , kol ve kas
gücüne daha da yükleniyordu.
‘’ Duygunun yok oluşunun getirdiği acı mı , yoksa baharat sepetlerini
taşırkenki uyuşukluğu sonucunda yediği kötekler mi daha kötü hissettiriyor ? ‘’
un kıyasını yapmak artık ona o kadar ağır geliyordu ki , kumaş ipi eğirirken
kafasına isabet eden bir tükürükle bu düşünce uykusundan uyanmak ona daha az
kötü hissettiriyordu.
İşte böyle günlerde gece yarısı
annesi Mia dan gizlice , kendi evlerinden daha süslü ve aslında ekonomilerine
çok ters görünümde olan yüce ve pek aziz tanrısı Maaru’nun ahırına gider dert dilenirdi. Kimine göre Maaru ,
Kembir bölgesine emanet olan son tanrı timsali olduğu için gecenin bu vaktinde
bu şekilde rahatsız edilmesi Kembir halkı için elzem sonuçlara yol açabilirdi.
O yüzden Raci olabildiğince dikkatli davranıyordu.
Raci derin bir nefes aldı. İçinden
bir ön dua konuşması yaparak saygısını belirtip , kendi kafasında bir konuşma
izni aldı. Ardından Maaru’ya anlatmaya başladı:
‘’Yüce efendim Maaru. Varoluşumun
sizinle aynı vakitte başlaması ve benim bu kadar sefilken sizin her gün tüm
ihsanlara doyuyor oluşunuz , yüce adaletinize gölge düşürmez mi? Geçen gün size
sunulan ballı samandan bende tattım önünüze gelmeden önce. Fakat tam anlamıyla
saman balın yanında ihanetmiş gibi duruyordu. Annemi ikna edip , ballı saman
yerine safi o balın oluşturulduğu çiçeklerin toplatılıp önünüze getirilmesini
isteyeceğim. Hem bu sayede damak tadınıza hitap edip , sefilliğimden biraz
kurtulmayı sizden temenni edeceğim…’’ .
Bir an sessizlik oldu. Pek yüce ve aziz tanrı
İnek Maaru pek oralı değilmiş gibiydi anlattıkları boyunca. Fakat en sonunda
Raci’ye dönüp kocaman bir ‘’Möö’’ yü esirgemedi. Raci tedirgin olup Maaru’ya
eğildi ‘’ Yüce Maaru minnetiniz için çok teşekkürler. Fakat annem Mia nın
duymaması için biraz sessiz olmanızı rica edeceğim’’. Raci tekrar
soluklandıktan sonra aklına yeni bir şey gelmiş gibilerinden bir ifade takınıp
tekrar konuşmayı sürdürdü:
‘’ Yüce Maaru buraya gelme sebebim
aslında… Çok… Çok başka bir şey!’’. Duraklayarak konuşuyordu. Sanki babasının
karşısındaydı da işlediği bir kusuru itiraf etmek zorundaydı. Tekrar
toparlandı… ‘’ Pek kıymetli efendim. İşin aslı şu ki size karşı artık içimde
gizlediğim durumdan ötürü çok utanıyorum. Çünkü bana göre şimdiye dek duyduğum
en muhteşem his size karşı duyduğum saygıydı. Fakat son zamanlarda bu saygının
da üstüne çıkan başka bir hisle karşı karşıyayım. Öyle bir his ki bu , geceleri
uyutmayan , gözlerimi kapadığımda sadece aklıma bir suratı getiren ve mütemadiyen
tüm baharatlardan daha güzel kokan bir varlığa karşı duyuluyor. Hissin adını
bilmiyorum ama varlığından haberdarım. Fakat siz değerli tanrılarımızın var
ettiği çeşitli güruhlardan oluşturulmuş olan insan topluluklarından birine
benimle birlikte dahil olan bu kişi , benim bir üst kabileme mensup. İzninizi
arzuluyorum yüce Maaru. Lütfen bu seferlik daha üst kabileden biriyle birlikte
olma iznini ve şansını bana bağışlayın’’ . Raci gözlerini kapamış , ellerini
bağdaştırıp kafasını eğmiş , izin mahiyetinde bir işaret gelmesini bekliyordu.
5-10 saniyelik bir sessizliğin ardından Maaru başını biraz eğdi ve Raci’nin
gerginlikten kırışmış olan alnını yaladı. İşte o an Raci müthiş bir kutsanma
emaresiyle Maaru’ya içtenlikle teşekkür etti. İkinci bir talebi daha vardı
Raci’nin fakat ilk talebin kendince kabul olmasından ötürü o kadar mutluydu ki
ahıra yaklaşan ayak seslerini duyumsamamıştı. Gelen annesi Mia idi. Elindeki bir tırpanı tersinden tutmuş ve
Raci’nin başına indirmek için tam tekmil bekliyordu. Raci yavaşça arkasındaki
gölgeyi gördü , başını hafifçe yukarı kaldırdı fakat bu onun baygınlığa
geçmesine neden olacak kadar acı bir eylemdi.
- II. Bölüm -
‘’ Bu neyin nesi Raci ? Bir Kembirlinin , yahut bir soylunun bu vakitte
dışarıda gezinme ihtimali hiç mi aklından geçmez !? Hem şükretmelisin , yüce
Maaru sayesinde başına yediğin tırpan sapı dışında başka bir belaya dahil
olmadın! ‘’ .
Mia içinde bulunduğu toplumla ne
kadar bağdaşan bir birey olduğunu , tırpan sapından daha çok acıtacak şekilde
her kelimesiyle Raci’nin kafasına vuruyordu. Üstelik Raci , ikinci isteğini henüz
yüce Maaru’ya bildirmemişken bir de azar
yemesi , bulunduğu sükut halinin tersine Raci’nin içinde fırtınalar kopmasına
sebep oluyordu.
Eve çağırılan hekimin kimin babası
olduğunu bilmekse , kin hissini katmerleştiriyordu. Doktor Sadur , Relhan’ın
babasıydı. Relhan’ın kim olduğunu soracaksanız ise , Raci’nin Maaru’ya izin
teşebbüsünde bulunmasına neden olan kişiydi. Aşk kelimesini dahi bilmeyen duygu
cahili Raci’nin beyninin her hücresinde , ne yazık ki artık Maaru’dan daha
kutsal , daha önemli birisi olarak yaşattığı kişiydi Relhan.
Doktor Sadur işini halledip gitti.
Mia baharat tüccarlarının yanında yer alan işine geri döndü. Epeyce bir vakit
sonra , geriye kuru öğlen sıcağıyla Raci’nin aklı kaldı sadece. Ha bir de en az
öğlen sıcağı kadar kuru olan inadı!
Hemen baş ağrısına rağmen tüm
çevikliğiyle toparlandı Raci. Sağını solunu iyice kolaçan etti. Maaru’ya tekrar
gidecekti. İkinci talebini dillendirecekti. Annesi baharat sepetleriyle meşgul
, doktor sadur evinde , Raci’nin babası ise huzurun doruğuna tırmanmış bir
biçimde tanrıların yanında cennetteydi . Yani her şey pek sessiz ve yerindeydi.
Peki Relhan ? O neredeydi. Şu sıralar evin yakınlarında olması gerekliydi. Hah!
İşte kızıl bir şalla karşıdan zümrüt yeşili gözlerini seğirten , yaratılmış tüm
varlıkları kendisinin yanında eskiz kılan Relhan karşısında duruyordu! Vakit
gelmişti. Artık var olan toplum düzeninden , yavan fikirlerden ve tüm
duygu-dayak kıyaslarından kurtulmanın vakti de öyle…
Raci Relhan’a büyük bir dikkatle
beklemesini işaret etti. Relhan’la önceden bir araya gelip kurguladıkları planı
devreye sokmalarına ramak kalmıştı.
Raci süsten yıkılacak kadar ihtişamlı
olan ahıra ilerledi. Ahırın tahtadan kapısının tahta kilidini kaldırınca eliyle
Relhan’a gelmesi gerektiğini anlattı. Relhan önünü görmekten çok , sağına
soluna büyük bir ihtimamla baka baka ahırdan içeri girdi. Raci’ye sarıldı.
‘’Çok korktum Raci.’’ dedi. Yanakları
gün batımı kadar kızıl kesilmişti. ‘’ Babam uyuklamaya başlayınca alelacele
geldim ben de. ‘’ cümlesini bitirince yüce Maaru ile göz göze geldi. Hemen
toparlanıp şalını yere sererek hürmet göstergesi olarak eğilebildiğince eğildi.
Yüce Maaur ise kullarından bıkmış bir tanrı rolünü öylesine iyi ifa ediyordu ki
, Raci ‘’artık cidden bu son isteğim!’’ manasında bir telkinle konuşmaya girmek
zorunda kalıyordu.
Raci planının gerektirdiği talebi
yüce Maaru’ya açıklamak için gözlerini kapatıp , avuçlarını birleştirip
istencini dile getirdi:
‘’Yüce Maaru. İşte size bahsettiğim
hissin nedeni olan varlık. Relhan! ‘’ Maaru hala samanları yemekle Raci den
gelen sesi umursamak arasındaki doğduğundan beri var olan ikilemdeydi. Raci ise
temkinlice devam etti.
‘’ Aziz Maaru. Bu hissin adını birlikte
bulmak için ancak sizin pek değerli varlığınıza muhtaç olduğumuzu düşündük. Relhan
la birlikte uzaklara gitmenin ölümcül bir tercih olması nedeniyle , ‘’ ne
olursa bizi öldürmezler ? ‘’ sorusu aklımıza geldi. Biz de sizin sırtınızda
köyü terk edersek Kembir halkının bize zarar veremeyeceğini düşündük. Talebimiz
bir an önce kutsal sırtınıza binip yol almaktır. Lütfen bu bilinmez his ve
sizinle olan uzun diyalogumuzun namına kabul buyurun!’’
Yüce Maaru kaba etine konan sinekleri
kuyruğuyla kovaladıktan sonra boş olan saman torbasına baktı. Kimine göre
kutsal bir amaçla , kendine göreyse bir çuval samanı bitirmenin yorgunluğuyla
dizlerinin üzerine oturdu. Raci ve Relhan’a göre ise bu hareket bir tanrının
aşk namına sırtını sunmasının göstergesiydi.
Yerlere kadar Maaru’yu selamladıktan sonra sırtına bindiler. Fakat o sırada ne
yazık ki ahırın kapısı açılmaya yeltendi. Tahta kapı ağır ağır gıcırdadı. İçeri
giren ‘’ketum’’ lakaplı nine Dora idi. Etrafı velveleye vermeye bayılan Ketum
Dora , ibadet için geldiği Kembir ahırında böylesine bir manzarayla
karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Kendinden beklenmeyecek denli bir hızla dışarı
fırladı. Raci ve Relhan için ölüm çanlarının erken çaldığı Ketum Dora’nın
sesinden belli oluyordu:
‘’ İçeride iki ayrı kabileden çocuk
Yüce Maaru’yu alıkoymaya çalışıyor! Koşun ey Kembirliler! Halkımıza sunulmuş
son tanrı parçasını savunun! ‘’ . Bu ses yığını yerinden kolay kolay
kalkmayacak gibi görünen Yüce Maaru’ya , Raci ve Relhan tarafından sert bir
şaplak atma gereksinimi doğurmuştu. Raci ve Relhan’ın aynı anda gelen sert
şamarı , Yüce Maaru’yu afallatıp ahırdan dışarı fırlatmıştı. Raci ve Relhan
affedilmek arzusuyla, içlerinden özürle karışık dua ediyorlardı. Sakin Kembir
bölgesi koşan bir ineğin üstündeki biri kız biri erkek olan iki garip genci
izlemekteydi. Kimileri mızrak ve oklarını çıkartmıştı . Fakat derinlerden
Mia’nın sesi duyuldu ‘’ Hayır ! İndirin silahlarınızı . Yüce Maaru onlara
cezasını verip geri dönecektir! Ama ok veya mızraklarınızdan birisi Maaru’ya
isabet ederse , gazap onlardan önce bizi
bulur! ‘’ .
İneğin üstünde şükran nidaları
atarak geçip giden Kembirli iki genç çoğu insanın dikkatini celb etmişti. Fakat asıl önemli olan Raci’nin uyanışıydı. Raci
; şehrin , kokunun , annesinin , baharat sepetlerinin,eğirdiği iplerin
kabusundan uyanmış mıydı cidden ?
Raci’nin mutluluğu olan Relhan
yanındaydı fakat içini bir kunduz gibi kemiren bir şeyler vardı işte. Raci ise
cevabı Relhan la olan konuşmalarında buldu…
- III. Bölüm -
Yeterince uzaklaştıklarını düşününce içindeki kunduzla birlikte durakladı Raci.
Fikir beyninin her iki lobunu da sarsıyordu. Relhan işkillenmişti. Güneşin
artık Hindistan’a sırtını dönmeye başlayıp günün karardığı bir saniyede ,
Raci’ye en sorulmaması gereken soruyu sordu Relhan:
‘’ Ne düşünüyorsun ? ‘’ . Raci sert bir sesle cevap verdi. ‘’ Nasıl
doyacağımızı. Onun nasıl doyacağını.’’. İkinci cümlesini Maaru yu göstererek
sessizce söylemişti. Relhan ahırda gösterdiği hürmetin tam tersi bir yanıt
verdi ‘’ O bir tanrı Raci! Elbette başının çaresine bakacaktır. Önemli olan
bizim aç kalmamamız.’’ Raci hak verdi. Madem tanrıları ona sırtını sunup
gelmeyi kabul etti , o halde elbette bir bildiği vardır diye düşündü.
Sonraki iki hafta Yüce Maaru’ya hiç
yemek vermediler , ot toplayıp getirmediler. Yüce Maaru Kembir in dışındaki bu
kurak arazide , sırtında ara sıra taşıdığı bu iki insan yüzünden ot aramaya
çıkamayacak kadar da yorgun düşmüştü. Bir gün , önce bir inilti duyuldu , sonra
Yüce Maaru devrildi. Dili dışarı fırlamış olan inek Yüce Maaru’nun ölümü ,
kırıcı açlıktan epey gergin olan Raci ve Relhan’ın başta üzüntüsüne , ardından
Raci’nin günlerce kafasında var olan sorunsalın çözümüne neden olmuştu. Maaru
tüketilmeliydi Relhan’a göre . Çünkü tanrı aşk hissinin perçinlenip arşa
çıkması için kendini , yani etini sunmuştu onlara. Raci cevabı erken bulmak için bu tavsiyeyi
denedi. Çevreden buldukları keskin taşlarla Maaru’nun en güzel ve en dolgun
yerlerini kesip , ateşi yaktıktan sonra uzunca süredir var olan açlıklarını giderdiler.
Relhan’ın vicdanı rahat olmakla birlikte Raci tanrısını midesine indirdiği için
pek huzursuzdu. Aslında huzursuzluğunun nedeni Raci’nin Yüce Maaru yu
sindiriyor olması değil , kafasındaki sorunsala cevap gelmemesiydi.
Gece serin toprağa yatarken Raci
uykusuz kaldı. Midesi epey bulanıyordu. Relhan mışıl mışıl uyurken o kalkıp
kustu. İşte o anda cevabını buldu Raci kafasındaki sorunun! Kustuğu şey
tanrısının et parçaları değil , yıllardır ona dikta edilmiş fikirlerin
puzzledaki son parçalarıydı. İşte o anda daha önce duymadığı ve Maaru’ya tam
olarak anlatamadığı hissin kelimesi bir anda büyük bir cesaretle dudaklarından
döküldü: ‘’AŞK!’’ dedi Raci. Raci yatağına döndü… Yatmadan önce Maaru’ya
teşekkür etti. İnsanların kısıtlayıp yitirdiği şeyleri kazanması ,
hayvanileşmiş benliğinden kendini bir insan olarak sıyırması , en nihayetinde
bir ineğin öğretisiydi. Ve Raci biliyordu ki , aynı anda doğduğu Yüce Maaru da
, kendisi de , aldıkları oksijeni sonuna kadar hak etmişlerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder