iletişim: seellialti@gmail.com

8 Ocak 2015 Perşembe

Kısa Hikaye 1: Uyanış


Giriş

H
indistan ın baharat kokusuyla yoğruluşunun ,  bilinmeyen yüzyıllarının içinde , garip bir ayın kovuğuna saklanmış günün en umarsız saatlerinde bir çocuk doğmuştu –tanrısıyla birlikte- . Bir inek yollamıştı buzağısını , tüm inekler için ot cenneti olabilecek dünya denen yere. Bir insan ise gelişen ceninine daha fazla yer kalmadığı için rahminde , ötelemişti yavrusunu, bir insan için olabilecek her yerden daha dar ve bunaltıcı olan dünya denen yere.


 ‘’ Kim daha fazla hak ediyor beyine yollanacak oksijeni !? ‘’ , meçhul olan işte buydu o vakitler Bombay şehrinin en ücra yerlerinden biri olan Kembir bölgesindeki insanlar için. İşte hikayemizin cilvesinin ihtirasa büründüğü nokta da bu ya! Nasıl yani mi ? Başlayalım…
- I. Bölüm -
         Raci kokuyordu. Kendisi, nefesi , annesi , kardeşi , şehri , ülkesi… Bazen aklının koca bir  tütsü dumanı kadar buharlaştığını düşünüp , düşünmeyi bırakıyordu. Kast sisteminin perperişan ettiği bedeni , düşünmenin getirdiği durağanlığın ona bir kazanç sağlamadığını gösterdikçe , kol ve kas gücüne daha da yükleniyordu.
‘’ Duygunun yok oluşunun getirdiği acı mı , yoksa baharat sepetlerini taşırkenki uyuşukluğu sonucunda yediği kötekler mi daha kötü hissettiriyor ? ‘’ un kıyasını yapmak artık ona o kadar ağır geliyordu ki , kumaş ipi eğirirken kafasına isabet eden bir tükürükle bu düşünce uykusundan uyanmak ona daha az kötü hissettiriyordu.
      İşte böyle günlerde gece yarısı annesi Mia dan gizlice , kendi evlerinden daha süslü ve aslında ekonomilerine çok ters görünümde olan yüce ve pek aziz tanrısı Maaru’nun ahırına  gider dert dilenirdi. Kimine göre Maaru , Kembir bölgesine emanet olan son tanrı timsali olduğu için gecenin bu vaktinde bu şekilde rahatsız edilmesi Kembir halkı için elzem sonuçlara yol açabilirdi. O yüzden Raci olabildiğince dikkatli davranıyordu.
      Raci derin bir nefes aldı. İçinden bir ön dua konuşması yaparak saygısını belirtip , kendi kafasında bir konuşma izni aldı. Ardından Maaru’ya anlatmaya başladı:
  ‘’Yüce efendim Maaru. Varoluşumun sizinle aynı vakitte başlaması ve benim bu kadar sefilken sizin her gün tüm ihsanlara doyuyor oluşunuz , yüce adaletinize gölge düşürmez mi? Geçen gün size sunulan ballı samandan bende tattım önünüze gelmeden önce. Fakat tam anlamıyla saman balın yanında ihanetmiş gibi duruyordu. Annemi ikna edip , ballı saman yerine safi o balın oluşturulduğu çiçeklerin toplatılıp önünüze getirilmesini isteyeceğim. Hem bu sayede damak tadınıza hitap edip , sefilliğimden biraz kurtulmayı sizden temenni edeceğim…’’ .
    Bir an sessizlik oldu. Pek yüce ve aziz tanrı İnek Maaru pek oralı değilmiş gibiydi anlattıkları boyunca. Fakat en sonunda Raci’ye dönüp kocaman bir ‘’Möö’’ yü esirgemedi. Raci tedirgin olup Maaru’ya eğildi ‘’ Yüce Maaru minnetiniz için çok teşekkürler. Fakat annem Mia nın duymaması için biraz sessiz olmanızı rica edeceğim’’. Raci tekrar soluklandıktan sonra aklına yeni bir şey gelmiş gibilerinden bir ifade takınıp tekrar konuşmayı sürdürdü:
    ‘’ Yüce Maaru buraya gelme sebebim aslında… Çok… Çok başka bir şey!’’. Duraklayarak konuşuyordu. Sanki babasının karşısındaydı da işlediği bir kusuru itiraf etmek zorundaydı. Tekrar toparlandı… ‘’ Pek kıymetli efendim. İşin aslı şu ki size karşı artık içimde gizlediğim durumdan ötürü çok utanıyorum. Çünkü bana göre şimdiye dek duyduğum en muhteşem his size karşı duyduğum saygıydı. Fakat son zamanlarda bu saygının da üstüne çıkan başka bir hisle karşı karşıyayım. Öyle bir his ki bu , geceleri uyutmayan , gözlerimi kapadığımda sadece aklıma bir suratı getiren ve mütemadiyen tüm baharatlardan daha güzel kokan bir varlığa karşı duyuluyor. Hissin adını bilmiyorum ama varlığından haberdarım. Fakat siz değerli tanrılarımızın var ettiği çeşitli güruhlardan oluşturulmuş olan insan topluluklarından birine benimle birlikte dahil olan bu kişi , benim bir üst kabileme mensup. İzninizi arzuluyorum yüce Maaru. Lütfen bu seferlik daha üst kabileden biriyle birlikte olma iznini ve şansını bana bağışlayın’’ . Raci gözlerini kapamış , ellerini bağdaştırıp kafasını eğmiş , izin mahiyetinde bir işaret gelmesini bekliyordu. 5-10 saniyelik bir sessizliğin ardından Maaru başını biraz eğdi ve Raci’nin gerginlikten kırışmış olan alnını yaladı. İşte o an Raci müthiş bir kutsanma emaresiyle Maaru’ya içtenlikle teşekkür etti. İkinci bir talebi daha vardı Raci’nin fakat ilk talebin kendince kabul olmasından ötürü o kadar mutluydu ki ahıra yaklaşan ayak seslerini duyumsamamıştı. Gelen annesi Mia idi.  Elindeki bir tırpanı tersinden tutmuş ve Raci’nin başına indirmek için tam tekmil bekliyordu. Raci yavaşça arkasındaki gölgeyi gördü , başını hafifçe yukarı kaldırdı fakat bu onun baygınlığa geçmesine neden olacak kadar acı bir eylemdi.

- II. Bölüm -

‘’ Bu neyin nesi Raci ? Bir Kembirlinin , yahut bir soylunun bu vakitte dışarıda gezinme ihtimali hiç mi aklından geçmez !? Hem şükretmelisin , yüce Maaru sayesinde başına yediğin tırpan sapı dışında başka bir belaya dahil olmadın! ‘’ .
     Mia içinde bulunduğu toplumla ne kadar bağdaşan bir birey olduğunu , tırpan sapından daha çok acıtacak şekilde her kelimesiyle Raci’nin kafasına vuruyordu. Üstelik Raci , ikinci isteğini henüz yüce Maaru’ya  bildirmemişken bir de azar yemesi , bulunduğu sükut halinin tersine Raci’nin içinde fırtınalar kopmasına sebep oluyordu.
    Eve çağırılan hekimin kimin babası olduğunu bilmekse , kin hissini katmerleştiriyordu. Doktor Sadur , Relhan’ın babasıydı. Relhan’ın kim olduğunu soracaksanız ise , Raci’nin Maaru’ya izin teşebbüsünde bulunmasına neden olan kişiydi. Aşk kelimesini dahi bilmeyen duygu cahili Raci’nin beyninin her hücresinde , ne yazık ki artık Maaru’dan daha kutsal , daha önemli birisi olarak yaşattığı kişiydi Relhan.
    Doktor Sadur işini halledip gitti. Mia baharat tüccarlarının yanında yer alan işine geri döndü. Epeyce bir vakit sonra , geriye kuru öğlen sıcağıyla Raci’nin aklı kaldı sadece. Ha bir de en az öğlen sıcağı kadar kuru olan inadı!
   Hemen baş ağrısına rağmen tüm çevikliğiyle toparlandı Raci. Sağını solunu iyice kolaçan etti. Maaru’ya tekrar gidecekti. İkinci talebini dillendirecekti. Annesi baharat sepetleriyle meşgul , doktor sadur evinde , Raci’nin babası ise huzurun doruğuna tırmanmış bir biçimde tanrıların yanında cennetteydi . Yani her şey pek sessiz ve yerindeydi. Peki Relhan ? O neredeydi. Şu sıralar evin yakınlarında olması gerekliydi. Hah! İşte kızıl bir şalla karşıdan zümrüt yeşili gözlerini seğirten , yaratılmış tüm varlıkları kendisinin yanında eskiz kılan Relhan karşısında duruyordu! Vakit gelmişti. Artık var olan toplum düzeninden , yavan fikirlerden ve tüm duygu-dayak kıyaslarından kurtulmanın vakti de öyle…
    Raci Relhan’a büyük bir dikkatle beklemesini işaret etti. Relhan’la önceden bir araya gelip kurguladıkları planı devreye sokmalarına ramak kalmıştı.
    Raci süsten yıkılacak kadar ihtişamlı olan ahıra ilerledi. Ahırın tahtadan kapısının tahta kilidini kaldırınca eliyle Relhan’a gelmesi gerektiğini anlattı. Relhan önünü görmekten çok , sağına soluna büyük bir ihtimamla baka baka ahırdan içeri girdi. Raci’ye sarıldı.
  ‘’Çok korktum Raci.’’ dedi. Yanakları gün batımı kadar kızıl kesilmişti. ‘’ Babam uyuklamaya başlayınca alelacele geldim ben de. ‘’ cümlesini bitirince yüce Maaru ile göz göze geldi. Hemen toparlanıp şalını yere sererek hürmet göstergesi olarak eğilebildiğince eğildi. Yüce Maaur ise kullarından bıkmış bir tanrı rolünü öylesine iyi ifa ediyordu ki , Raci ‘’artık cidden bu son isteğim!’’ manasında bir telkinle konuşmaya girmek zorunda kalıyordu.
      Raci planının gerektirdiği talebi yüce Maaru’ya açıklamak için gözlerini kapatıp , avuçlarını birleştirip istencini dile getirdi:
  ‘’Yüce Maaru. İşte size bahsettiğim hissin nedeni olan varlık. Relhan! ‘’ Maaru hala samanları yemekle Raci den gelen sesi umursamak arasındaki doğduğundan beri var olan ikilemdeydi. Raci ise temkinlice devam etti.
  ‘’ Aziz Maaru. Bu hissin adını birlikte bulmak için ancak sizin pek değerli varlığınıza muhtaç olduğumuzu düşündük. Relhan la birlikte uzaklara gitmenin ölümcül bir tercih olması nedeniyle , ‘’ ne olursa bizi öldürmezler ? ‘’ sorusu aklımıza geldi. Biz de sizin sırtınızda köyü terk edersek Kembir halkının bize zarar veremeyeceğini düşündük. Talebimiz bir an önce kutsal sırtınıza binip yol almaktır. Lütfen bu bilinmez his ve sizinle olan uzun diyalogumuzun namına kabul buyurun!’’
   Yüce Maaru kaba etine konan sinekleri kuyruğuyla kovaladıktan sonra boş olan saman torbasına baktı. Kimine göre kutsal bir amaçla , kendine göreyse bir çuval samanı bitirmenin yorgunluğuyla dizlerinin üzerine oturdu. Raci ve Relhan’a göre ise bu hareket bir tanrının aşk namına sırtını sunmasının  göstergesiydi. Yerlere kadar Maaru’yu selamladıktan sonra sırtına bindiler. Fakat o sırada ne yazık ki ahırın kapısı açılmaya yeltendi. Tahta kapı ağır ağır gıcırdadı. İçeri giren ‘’ketum’’ lakaplı nine Dora idi. Etrafı velveleye vermeye bayılan Ketum Dora , ibadet için geldiği Kembir ahırında böylesine bir manzarayla karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Kendinden beklenmeyecek denli bir hızla dışarı fırladı. Raci ve Relhan için ölüm çanlarının erken çaldığı Ketum Dora’nın sesinden belli oluyordu:
  ‘’ İçeride iki ayrı kabileden çocuk Yüce Maaru’yu alıkoymaya çalışıyor! Koşun ey Kembirliler! Halkımıza sunulmuş son tanrı parçasını savunun! ‘’ . Bu ses yığını yerinden kolay kolay kalkmayacak gibi görünen Yüce Maaru’ya , Raci ve Relhan tarafından sert bir şaplak atma gereksinimi doğurmuştu. Raci ve Relhan’ın aynı anda gelen sert şamarı , Yüce Maaru’yu afallatıp ahırdan dışarı fırlatmıştı. Raci ve Relhan affedilmek arzusuyla, içlerinden özürle karışık dua ediyorlardı. Sakin Kembir bölgesi koşan bir ineğin üstündeki biri kız biri erkek olan iki garip genci izlemekteydi. Kimileri mızrak ve oklarını çıkartmıştı . Fakat derinlerden Mia’nın sesi duyuldu ‘’ Hayır ! İndirin silahlarınızı . Yüce Maaru onlara cezasını verip geri dönecektir! Ama ok veya mızraklarınızdan birisi Maaru’ya isabet ederse , gazap onlardan  önce bizi bulur! ‘’ .
    İneğin üstünde şükran nidaları atarak geçip giden Kembirli iki genç çoğu insanın dikkatini celb etmişti.  Fakat asıl önemli olan Raci’nin uyanışıydı. Raci ; şehrin , kokunun , annesinin , baharat sepetlerinin,eğirdiği iplerin kabusundan uyanmış mıydı cidden ?
     Raci’nin mutluluğu olan Relhan yanındaydı fakat içini bir kunduz gibi kemiren bir şeyler vardı işte. Raci ise cevabı Relhan la olan konuşmalarında buldu…

- III. Bölüm -

Yeterince uzaklaştıklarını düşününce içindeki kunduzla birlikte durakladı Raci. Fikir beyninin her iki lobunu da sarsıyordu. Relhan işkillenmişti. Güneşin artık Hindistan’a sırtını dönmeye başlayıp günün karardığı bir saniyede , Raci’ye en sorulmaması gereken soruyu sordu Relhan:
  ‘’ Ne düşünüyorsun ? ‘’  . Raci sert bir sesle cevap verdi. ‘’ Nasıl doyacağımızı. Onun nasıl doyacağını.’’. İkinci cümlesini Maaru yu göstererek sessizce söylemişti. Relhan ahırda gösterdiği hürmetin tam tersi bir yanıt verdi ‘’ O bir tanrı Raci! Elbette başının çaresine bakacaktır. Önemli olan bizim aç kalmamamız.’’ Raci hak verdi. Madem tanrıları ona sırtını sunup gelmeyi kabul etti , o halde elbette bir bildiği vardır diye düşündü.
   Sonraki iki hafta Yüce Maaru’ya hiç yemek vermediler , ot toplayıp getirmediler. Yüce Maaru Kembir in dışındaki bu kurak arazide , sırtında ara sıra taşıdığı bu iki insan yüzünden ot aramaya çıkamayacak kadar da yorgun düşmüştü. Bir gün , önce bir inilti duyuldu , sonra Yüce Maaru devrildi. Dili dışarı fırlamış olan inek Yüce Maaru’nun ölümü , kırıcı açlıktan epey gergin olan Raci ve Relhan’ın başta üzüntüsüne , ardından Raci’nin günlerce kafasında var olan sorunsalın çözümüne neden olmuştu. Maaru tüketilmeliydi Relhan’a göre . Çünkü tanrı aşk hissinin perçinlenip arşa çıkması için kendini , yani etini sunmuştu onlara.  Raci cevabı erken bulmak için bu tavsiyeyi denedi. Çevreden buldukları keskin taşlarla Maaru’nun en güzel ve en dolgun yerlerini kesip , ateşi yaktıktan sonra uzunca süredir var olan açlıklarını giderdiler. Relhan’ın vicdanı rahat olmakla birlikte Raci tanrısını midesine indirdiği için pek huzursuzdu. Aslında huzursuzluğunun nedeni Raci’nin Yüce Maaru yu sindiriyor olması değil , kafasındaki sorunsala cevap gelmemesiydi.
    Gece serin toprağa yatarken Raci uykusuz kaldı. Midesi epey bulanıyordu. Relhan mışıl mışıl uyurken o kalkıp kustu. İşte o anda cevabını buldu Raci kafasındaki sorunun! Kustuğu şey tanrısının et parçaları değil , yıllardır ona dikta edilmiş fikirlerin puzzledaki son parçalarıydı. İşte o anda daha önce duymadığı ve Maaru’ya tam olarak anlatamadığı hissin kelimesi bir anda büyük bir cesaretle dudaklarından döküldü: ‘’AŞK!’’ dedi Raci. Raci yatağına döndü… Yatmadan önce Maaru’ya teşekkür etti. İnsanların kısıtlayıp yitirdiği şeyleri kazanması , hayvanileşmiş benliğinden kendini bir insan olarak sıyırması , en nihayetinde bir ineğin öğretisiydi. Ve Raci biliyordu ki , aynı anda doğduğu Yüce Maaru da , kendisi de , aldıkları oksijeni sonuna kadar hak etmişlerdi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder